Oyun ve Eğitim – Oyunun Felsefesi

Eğitimin üzerine önemli katkıları olan düşünürler çocukluk dönemi ve oyun konusunu oldukça önemsemektedirler.

Yunan Aristoteles, eğitim konusunda insan ve toplum dengesini gözeten yaklaşımı ile hâlâ dikkat çeker.
İnsan eğitiminde; alışkanlıklar, beden ve zihnin eğitimi üç temel unsurdur. Özellikle; beş yaşına kadar çocukların öğretime girmemesini ve çocuğa oyun ve diğer meşguliyet imkânlarının yeterli olacağını söyler. Aristoteles’e göre, beden zihinden önce şekillendiği için zihinsel eğitim, takip eden eğitim olmalıdır.

Çekoslavak Comenius, oyuna ve yaşam deneyimlerine önem veren ilk eğitimcilerdendir. Çocukların bireysel farklılıkları, ilgi ve gereksinimleri değerlendirilmelidir.

İngiliz John Locke, Zihnin doğuştan boş olduğunu kabul eder; eğitimin amacı deneyimin öğrenilmesi ve bunun sonucunda mutluluktur. Oyun etkinliği ile derslerin daha çekici olması sağlanır. Çocuk ilk yaşlarından itibaren oyun etkinliklerine katılmalıdır.

Fransız Jean Jacques Rousseau‘ya göre; çocukluk dönemi çocuğun ruhsal ve bedensel gelişimi için önemli bir aşamadır. Oyun bu dönemdeki gelişmenin doğal bir parçasıdır ve oyuncaklarda bu dönem için sade ve doğal olmalıdır. Çocuğa el işleri aracılığı ile hesaplama ve düşünme yeteneği aşılanabileceğini, beden ve ruhlarının engellenmeden geliştirilmesine ve vaktinden önce dışarıdan yapılacak her türlü müdahaleden korunmasına dikkati çekmektedir.Ona göre; “Çocukları sevmeliyiz, oyun oynamalarına ve eğlenmelerine izin vermeliyiz. Oyun ve neşe, çocukların doğal haklarıdır.”

İsviçreli Johann Heinrick Pestalozzi, “yaparak öğrenme” ilkesini eğitim alanında gündeme getirerek, bizi bilgili kılan tek şeyin hayat olduğunu ve bunun temelinde de çalışma ve oyun tecrübesinin bulunmasını önermektedir. Çocuğun bütün hareket ve oyunlarının eklem alıştırmaları olduğu sonucu savunur.
• kolaydan zora,
• bilinenden bilinmeyene,
• doğaldan yapaya öğrenim.
İlk açık havada eğitim okulunu başlatarak çocukların evde olduğu gibi burada da oynamaları gerektiğini belirtmektedir.

Alman Friedrich Froebel,  1826’da ilk anaokulunu açıp erken çocukluk eğitiminde kurumsallaşmıştır. Froebel, uygulamalarında, oyunu eğitimin önemli bir öğesi olarak ele almış, öğretici oyunları çocukların yeteneklerini geliştirmede kullanılması gereken önemli araçlar olarak görmüştür. Oyun, küçük yaşlarda boş bir uğraş değildir. Çocuk oyunu ciddiye alır ve oyunun onun için derin anlamları vardır. Froebel, çocukların kendilerini ifade edebilmeleri için öğretmen tarafından bireysel ve grup oyunları oynatılması gerektiğine inanmaktadır.
• Çocuk, oyun oynamak gereksinimindedir.
• Bu nedenle çocuğa oyunla daha iyi öğretilebilir.
• Çocuk bedensel ve ruhsal gelişimini oyunla sağlar.
• Oyun sırasında edinilen bilgiler, çocukta daha iyi yerleşir.
• Çocuğa her şey canlı ortamında öğretilmelidir.
Froebel’e göre oyun; çocuğun iç dünyasının aynasıdır. Kendi kendine zekice ve sakin bir şekilde yoruluncaya kadar oynayan çocuk, hayatında başarılı, sakin, dayanıklı, gerek kendisinin gerekse başkalarının refahını ve iyiliğini destekleyen bir insan olur.

İtalyan Maria Montessori‘ye göre çocuğun yaşamındaki oyun ancak daha iyi bir şey bulunamadığı zaman başvurduğu bir şeydir.Çocuk etkinliğe can atar, ona etkinlik olanakları sağlarsak mutluluk vermiş oluruz. Montessori çocuğun bütün çalışmalarını ve hareketlerini oyun değil, iş olarak tanımlar. Montessori, 20.yy’ın başlarında Montessori Metodu adıyla farklı bir erken çocukluk eğitim programı geliştirmiştir. Kendi metodunun en önemli öğelerinden biri olarak doğal oyun aktivilerini gösterir.
Montessori;“Hiç bir insan başka bir insanı eğitemez” İlkesinden hareketle oyun materyalleri geliştirmiştir. Ona göre çocuklar, bilgiyi doğrudan fiziksel çevrelerinden almaktadırlar. Böylece kendi geliştirdiği materyaller ile birlikte oyun konusunda yapılandırılmış, sistematik bir tarz ortaya koymuştur.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir